TOSBAĞA TV

30 Ocak 2011 Pazar

۩ﷲ♥ﷲ♥ﷲ♥ﷲ♥ﷲ♥ﷲ۩

24 Kasım 2010 Çarşamba

SAN-TEZ nedir?


San-Tez Programı Nedir?

Sanayicilerimizin Ar-Ge'ye dayalı ihtiyaçlarının, üniversite-sanayi işbirliği ile üniversite bilimselliği kapsamında çözüme kavuşturulması, "İnovasyon ve Ar-Ge'nin önemini kavramış kendi teknolojisini üreten ve satan, rekabet gücü ve refah seviyesi yüksek bir Türkiye" vizyonuna önemli bir katkı sağlamaktır.


Ne Zaman Başvurulabilir?

SAN-TEZ Projelerinin birinci dönem son başvuru tarihi her yılın Mart ayının 15’i, ikinci dönem son başvuru tarihi ise her yılın Ağustos ayının 15’i olarak belirlenmiş olup, bu tarihlerin hafta sonuna gelmesi halinde takip eden iş günü mesai saati sonuna kadar başvurular kabul edilmektedir.”


San-Tez Programının Hedefleri Nelerdir?

  • Üniversite-sanayi-kamu işbirliğini kurumsallaştırmak,
  • Katma değeri yüksek, teknoloji tabanlı ürün ve üretim yöntemleri geliştirilmesi desteklenerek ülkemizin dünya pazarında rekabet gücünün yükseltilmesine yardımcı olmak,
  • KOBİ'lerin teknoloji ve AR-GE kültürü edinmelerini sağlamak,
  • Özellikle, sanayimizin %98'ini oluşturan ve halen geleneksel üretim yöntemi ile çalışmaya devam eden KOBİ'lerimizi teknolojik ürün ve üretim yöntemlerini kullanmaya cesaretlendirmek,
  • Bu işletmelerin kendi öz varlıklarıyla gerçekleştiremeyecekleri AR-GE, teknoloji ve innovasyona yönelik çalışmaların hem üniversite hem de devlet desteği ile gerçekleştirilmesini sağlamak,
  • Üniversitede yapılan akademik bilginin ticarileşmesini sağlamak,
  • Akademisyenler ve üniversite mezunu gençler arasında şirketleşme kültürünü yaygınlaştırarak yenilikçi yeni şirketler doğmasını sağlamak,
  • Üniversitelerde doktora veya yüksek lisans programlarında öğrenim gören öğrencilerin tez konularının KOBİ'ler tarafından talep edilen, imalat sanayine yönelik yeni teknolojilere dayalı ürün, üretim yöntemi ve AR-GE tabanlı ihtiyaçlara yönelik olarak belirlenmesini sağlamak,
  • Bu projelerde daha fazla sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisinin desteklenmesini sağlayarak nitelikli eleman sayısının artırılmasına yardımcı olmak,
  • Bu projelerde çalışan tez öğrencilerinin ileride bu firmalarda AR-GE personeli olarak istihdam edilmesinin önünü açmaktır.

Projelere Sağlanacak Destek Oranı Nedir?

Desteklenmesine karar verilen SAN-TEZ projelerine Bakanlık tarafından uygulanan en yüksek destek oranı %75 olup, toplam proje bedelinin %25'inin kuruluş tarafından nakdi olarak karşılanması gerekmektedir.


San-Tez Programından Kimler Yararlanabilir?

Sektör ve büyüklüğüne bakılmaksızın firma düzeyinde katma değer yaratan, ülkemizde yerleşik işletmeler ve üniversitelerin işbirliği ile hazırlanacak projeler bu programdan yaralanabilir.


Nasıl Başvurulur?

Bu programdan yararlanmak isteyen üniversite ve kuruluş, San-Tez Proje Başvuru Dokümanına uygun şekilde hazırlanmış projesini, biri ıslak imzalı, 2 kopya halinde hazırlayarak Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğe teslim eder.


Proje başvurusunda dikkat edilecek hususlar nelerdir?

• San-Tez kapsamında yapılacak değerlendirmede Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu tarafından (BTYK) tarafından belirlenen öncelikli araştırma alanlarına yönelik projelere öncelik verilecektir.

• San-Tez kapsamında başvurusu yapılacak çalışmanın, temel ve uygulamalı araştırma aşamasını tamamlamış, deneysel araştırma aşamasına gelmiş projelere yönelik olmasına dikkat edilmelidir,

• San-Tez Programı kapsamında, üretime yönelik yatırım projeleri, pilot üretim tesisi veya merkezi laboratuar kurulmasına yönelik projeler değerlendirmeye alınmayacaktır,

• Projeler, yeni yayınlanan Proje Başvuru Dokümanında verilen sıralamaya göre hazırlanacaktır,

• Başvuru dokümanında verilen tanımlar projenin hazırlanma aşamasında bilgilendirme amaçlı olup, tanımların proje dokümanına eklenmesine gerek bulunmamaktadır.

• Proje toplam bütçesine dahil edilecek personel ödemesi ve telif ücretleri, Teknik ve Mali Kılavuzda belirtilen miktarlar çerçevesinde hesaplanacaktır. Bunun dışında bir ödeme yapılmak isteniyorsa bu ayrıca belirtilecek, ancak proje bütçesine dahil edilmeyecektir.

• Proje bütçesi, proje kapsamında alınması öngörülen makine-donanım toplam tutarı, toplam proje bedelinin %65'ini geçmeyecek şekilde planlanacaktır.


Yürütülecek Faaliyetler Nelerdir ?

  • San-Tez proje başvurusu,
  • Ön değerlendirme,
  • Değerlendirme,
  • Karar,
  • Sözleşme,
  • Ödeme işlemleri,
  • İzleme,
  • Mali inceleme ve denetim,
  • Proje sonuçlarının değerlendirilmesi

Nereden Bilgi Edinilebilir ?

T.C Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü
TOBB İkiz Kuleleri C-Blok 19. Kat Eskişehir Yolu 9. Km. 06530, ANKARA

22 Kasım 2010 Pazartesi

FATİH projesi nedir?

FATİH projesi nedir?

İstanbul için düşündüğü ve sır gibi saklanan projesi tartışma konusu olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla başlatılan, Milli Eğitim (MEB) ve Ulaştırma bakanlıklarınca ortak yürütülecek “Fatih Projesi”, sınıfları birer “teknoloji merkezi” haline getirecek. Projeyle, okullardaki bilgisayar odalarının kullanımına da son verilecek. Her öğrenci, bilgisayarı kendi sınıfında kullanacak. Üç yılda tamamlanacak proje ile 42 bin okuldaki 570 bin dersliğe dizüstü bilgisayar, projeksiyon cihazı, internet ve çok amaçlı yazıcı ve akıllı tahta sağlanacak. 
FATİH projesi nedir? 
Fırsatları Arttırma, Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi ile her sınıfta internete bağlı bir bilgisayar bulunması hedeflenecek. Daha önce okullara kurulan bilgisayar teknoloji (BT) sınıfları, proje tamamlanana kadar kullanılmaya devam edilecek. Projenin hayata geçmesiyle BT sınıflarındaki bilgisayarlar okul içerisinde dağıtılacak. 
Projede, kara tahtanın yerini akıllı tahta alacak. Öğretmenler; bilgisayar, projeksiyon cihazı, özel kalem, tahta olarak kullanılacak platform ve yazılımdan oluşan “akıllı tahtada” harita, grafik ve video gösterimleri yapabilecek. 2 milyar TL harcanacak projede köy okullarına da bilgisiyar ulaştırılacak. 
Tahta ekrandan kişisel bilgisayara 
Sınıflarda, e-kitaplarla ders yapılacak. Öğretmenler, klasik tahta yerine, doğrudan bilgisayara bağlı tahtalarla ders işleyecek. Öğrenciler, işlenen konuları, tahtadan kendi bilgisayarına aktarabilecek. Proje, Erdoğan, Nimet Çubukçu ve Binali Yıldırım’ın katılımıyla pazartesi günü tanıtılacak.

16 Kasım 2010 Salı

Chris Pirillo Kimdir ?

Christopher Joseph Pirillo (born July 26, 1973) is the founder and maintainer of Lockergnome, a network of blogs, web forums, mailing lists and online communities. He spent two years hosting the TechTV television program Call for Help, where he also hosted the first annual Call-for-Help-a-Thon. He now hosts videos on several internet sites, including CNN, YouTube, ustream.tv, and his own website.
Biography

Pirillo was born on July 26, 1973 in Des Moines, Iowa. He studied at the University of Northern Iowa, where he majored in English education. For a short time he was a 7th grade English student teacher at Coke R. Stevenson Middle School in San Antonio, Texas. He currently lives in Seattle, Washington with his two dogs, Wicket and Pixie, after whom the bots on his IRC chat room are named.Pirillo streams video of his office live 24/7 and has a large community of dedicated supporters that watch his frequently recorded videos on various tech based and non-tech based topics.
Projects

Since 2001, Pirillo has hosted Gnomedex, a yearly conference covering art, science, social media, blogs and new and emerging technologies and concepts, such as Web 2.0. Gnomedex 10 was held August 19 through August 21, 2010 in Seattle, Washington.
Pirillo Streams Live from his home office on Ustream and is one of the more popular streams, with over 5,000 people regularly watching his videos there. His live stream is the basis for YouTube videos recorded daily with a focus on software, computers, iPhone applications, operating systems, gaming and other technology-related topics and events. As of August 16, 2010, Pirillo has had over 88,000,000 views. On January 20, 2010 he reached 100,000 subscribers on his YouTube channel.
In January 2010, Chris began hosting "Help Desk with Chris Pirillo", a weekly live video call-in show on Microsoft's Channel 9 web site. At the moment, the show is only starting with the pilot and its activity is pending on the success of that pilot.
Pirillo runs several online communities. His Lockergnome blogging network has over 100,000 members. Geeks, his Ning-based social network, has over 24,000 users.
Lockergnome originally started as a technology mailing list in 1996, offering tricks and tips for operating systems and applications, software suggestions (with an emphasis on public domain and shareware software) and web site recommendations.Several mailing lists are now provided, offering technology Advice and Tips  and other content syndicated from Lockergnome's blogs and web forums, including IT Professionals  and problem solvers.
Chris Pirillo is the author of several books, including Poor Richard's E-mail Publishing, Online! The Book with John C. Dvorak and Wendy Taylor, and several ebooks.
Şimdilik ingilizce bilgi....

15 Kasım 2010 Pazartesi

İLK TELEVİZYON


Hayatımıza girmiş birçok yararlı cihaz bulunur fakat bunlardan hiçbirisi televizyon kadar popüler olamamıştır. Bazılarımız için olmazsa olmaz aygıtlardan birisidir televizyon. Olup bitenlerden en kısa sürede haberdar olabildiğimiz, önemli bir bilgi ve tabiki eğlence kaynağımızdır. Amerika‘da insanlar gününün ortalama 6 saatini sadece televizyon karşısında geçiriyor. Günümüzde bu kullanım yavaş yavaş internete doğru kaymakta ve insanların televizyona olan bağlılığı her geçen gün azalmaktadır. Televizyon üzerindeki ilk çalışmalar John Logie Baird tarafından başlamış ve 1924 yılında görüntüyü oluşturabilen ilk çalışan örneği somut olarak ortaya koyulmuştur. Fakat bu televizyon tamamen mekanik bir sistemle işlemekteydi. TV’lerin günümüzde kullandığımız tüplü(CRT) televizyon haline gelmesi Philo Taylor Farnsworth’un temelini attığı çalışmalarla sağlanmıştır. Bu nedenle televizyonu icad eden kişi olarak her iki isim de anılmaktadır.
John Logie Baird
Televizyon tarihi bundan yaklaşık 80 sene öncesine dayanır. 13 Ağustos 1888′de İskoçya’nın Helensburgh kentinde doğan ve burada büyüyen John Logie Baird, elektrik konusuna çok meraklı bir çocuktu. Evinin arka bahçesinde bulunan petrolle çalışan jeneratörden elde edilen elektrikle bütün evi aydınlatıyordu. Bu ev aynı zamanda şehirde akşamları aydınlatılan tek ev olma özelliğine sahiptir. Elektrik konusundaki merakı gün geçtikçe artan Baird, evinde bir telefon santrali kurarak dışarıdaki arkadaşlarıyla konuşma yapabiliyordu. Oldukça sınırlı kapasiteye sahip olsa da, 12 yaşında böyle bir elektrik hattını kurup, çalışmasını sağlamak herkesin başarabileceği birşey değildi.
Eğitimini Glasgow ve Batı İskoçya Teknik Koleji’nde sürdüren Baird, buradan elektrik mühendisi olarak mezun oldu. Daha sonra Glasgow Üniversitesi’nde master yaparak eğitimini devam ettiren Baird, Birinci Dünya Savaşı esnasında eğitimine ara vermek zorunda kalarak orduda çalışmak için başvurdu. Fakat sağlık sorunları nedeniyle başvurusu kabul edilmedi. Daha sonra Clyde Vadisi’ndeki Elektrik Şirketi’nde iş buldu. Burada bir süre çalışan Baird, yine sağlık problemleri nedeniyle işi bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra birkaç ufak işte çalıştıktan sonra 1922′de memleketi Sussex’e geri dönerek tamirciliğe başladı. Burada karmaşadan uzak bir ortamda kendisiyle başbaşa kalarak, hayalini kurduğu görüntü ve sesi elektronik olarak taşıma fikri üzerinde çalışmaya başladı. İlk başlarda basit bir dikiş iğnesi, bisiklet lambası ve bir teneke parçası ile birşeyler yapmaya çalışan Baird, insanlara çok uçuk gelen bu fikir üzerinde gittikçe artan heyecanla çalışmaya devam eder. Elindeki imkansızlıklarla pek birşey başaramayacağını anladığında ise, teknolojik imkanlara daha rahat ulaşabileceği Soho’ya taşınır ve burada bir laboratuvar kurar.
Burada ilk olarak bir çay kutusu üzerine yerleştirdiği ve “Televisor” diye adlandırdığı, dikiş iğnesi, kesilmiş karton ve bisküvi kutusundan oluşan düzeneği çalıştırmayı başarır ve yandaki surat görüntüsünü meydana getirir. 25 Haziran 1925′te tarihin ilk televizyon patentini alan Baird’in başarısı kısa sürede büyük ilgiyle karşılanır ve televisor adını verdiği icadını ilk kez 26 Ocak 1928′de Kraliyet Enstitüsü’ne tanıtır. Görüntüyü elektronik olarak aktarma denemeleri de sonuç verir ve bundan bir yıl sonra ilk görüntü aktarımını gerçekleştirmeyi başarır. Bu sayede 1929′da ilk televizyon istasyonunu hayata geçirir ve o dönem radyo yayını yapan BBC ile anlaşarak televizyon yayınları yapmaya başlar. İlk etapta bölgesel olarak sınırlı bir alanda yayın yapan BBC, 1930 yılında Amerika ve İngiltere‘de resmen yayına başlar. Londra’da 20 bin kişiye ulaşan büyüklükte yayın yapan John Logie Baird, kariyerinin zirvesine ulaşmış oldu.
14 Haziran 1946′da hayatını kaybeden John Logie Baird, bilinen ilk televizyonun temellerini atmıştır. Daha sonraları televizyonun elektromanyetik sistemi Philo Taylor Farnsworth tarafından değiştirilerek günümüzde kullanılan tüplü TV’ler haline gelmesinde büyük rol oynamıştır. Ama televizyonun mucitlerinden birisi olarak John Logie Baird daima anılmaya devam edilecektir.
John Logie Baird’in 25 Haziran 1925 tarihli ilk televizyon patentini görmek için: tıklayın.
Philo Taylor Farnsworth
Philo Taylor Farnsworth 19 Ağustos 1906′da ABD’nin batı eyaletlerinden Utah’da doğdu. Babası Lewis Edwin Farnsworth, eşi Serena Bastian Farnsworth ve oğlunu alarak ABD’nin Idaho eyaletine taşındı. Lewis Edwin Farnsworth burada marabacılık(ortakçılığa dayanan bir tarım işçiliği) yaparak ailesini geçindirmeye başladı. Yeni evlerine taşındıktan sonra evdeki kablolu elektrik sistemi Philo’nun dikkatini çekti ve çamaşır makinasının elle dönen kısmına bir elektrik motoru yerleştirerek çalışmasını sağladı. Zamanla genç Philo’nun elektriğe olan merakı zamanla iyice arttı ve eviyle eyalet dışı arasında ilk telefon görüşmesini gerçekleştirdi. Bilim otoriteleri tarafından da dikkate alınan Farnsworth, ailesine yardım etmek amacıyla Idaho’ya geri döndü. Burada Elma Gardner Farnsworth ile tanışıp, 1926 yılında evlendiler. Daha sonra Philo Farnsworth, televizyon üzerine yapmaya başladığı deneylerini sürdürmek için California’ya taşındı.
Farnsworth burada “Image Dissector” isimli pratik bir kamera gözü üzerinde çalışıyordu. Bu dönemde Baird’in icad ettiği mekanik televizyon, birçok hareketli parça barındırıyordu. Farnsworth tamamen elektronik bir televizyon hayalini gerçekleştirmek üzere sıkı bir çalışma yürüttü ve Farnsworth’un Image Dissector kamera tüpü 1927 yılında ilk görüntüsünü aktarmayı başardı. Fakat televizyon hala aydınlatma için karbon yay lambası kullanılıyor ve mekanik parça barındırıyordu. Farnsworth 1929 yılında buna da bir çözüm buldu ve hiçbir mekanik parça barındırmayan televizyonu icad etti. Philo Taylor Farnsworth bu büyük icadının patentini 1930 yılında aldı.
1936 yılının Kasım ayında Farnsworth İngiltere’ye hareket etti ve John Logie Baird’in şirketiyle bir anlaşma yaptı. Bu sayede BBC televizyon sistemi yenilenerek image dissector kameraya sahip oldular. Bu kamera oldukça gelişmiş bir yapıya kavuşturuldu ve televizyonlara elektron çoğaltıcı eklenerek yüksek kontrasta sahip görüntüler elde edildi. Farnsworth 14 yaşında çalışma prensibini çözdüğü image dissector televizyon kamerasını 21 yaşında çalışır hale getirmiş oldu. Farnsworth’un icad ettiği kamera teknolojisi tüplü CRT(cathode ray tube) ekranlar için esin kaynağı olmuştur. Televizyondaki gerçek hareketli görüntünün sağlanması Farnsworth sayesinde olmuş ve tüplü ekranların yapılabilmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu nedenle günümüzde kullanılan televizyonun mucidi Philo Taylor Farnsworth olarak da bilinmektedir.
Philo Taylor Farnsworth’un 26 Ağustos 1930 tarihli televizyon patentini görmek için: sayfa 123 tıklayın.
Nasıl Çalışır
Günümüzde bulunan tüplü televizyonların tamamı CRT(Cathode Ray Tube: Katot Işınlı Tüp) olarak adlandırılan bir teknolojiye sahiptir. Bu ekranlarda görüntü oluşturma sistemi yüzbinlerce ampulün bir araya getirilmesi şeklinde tarif edilebilir. Çünkü CRT ekranların yüzeyi yüzbinlerce küçük noktadan oluşmuştur. Bunlara piksel adı verilir. Piksellerin her biri ayrı şekilde aydınlatıldığından ve her biri farklı renk oluşturabildiğinden, piksellerin belirli bir düzende yanması görüntü oluşumunun kaynağıdır.
CRT ekranlar koni şeklindedir. Koninin dar ve sivri ucunda elektron tabancası bulunur. Koninin genişleyen ağzı dikdörtgen şeklini alır ve bu kısım fosfor tabakasıyla kaplıdır. Anot ve katot olarak adlandırılan terimler elektronikte artı(+) ve eksi(-) kutupları ifade eder. Bir pili örnek alacak olursak, artı uç anot, eksi uç katot olur. CRT ekranlarda katot, elektron tabancası içerisinde ısınmış bir filaman(ince tel) şeklinde yer alır.
Tüpün içi vakum bir ortamıdır yani hava bulunmaz. Katot filamanın ısınmasıyla elektronlar vakum içerisinde serbest olarak hareket edebilecek durumdadırlar ve anot ekran yüzeyiyle olan gerilim farkından dolayı elektronlar ekrana doğru bir ışın demeti halinde odaklatılarak fırlatılırlar. Ekran yüzeyindeki fosfor tabakasına çarpan elektronlar parlayarak pikselleri aydınlatır. Oluşturulan bu ışın demeti etrafında bulunan yatay ve dikey saptırma bobinleri vasıtasıyla ekranın her noktası için renk oluşturulur.
Işın demetleri elektron tabancasından üç ana renkte yayılır. Bunlar “RGB Colors” olarak bilinen Kırmızı, Yeşil ve Mavi renkleridir. Bu renklerin karışımı ile doğadaki tüm ara renkler üretilebilir. Bu renklerin %100 oranında karışımı beyaz rengi, hiç ışık yollanmaması yani karanlık da siyah rengi oluşturur. Diğer tüm ara renkler ise, bu ana renklerin değişik oranlarda karışımıyla elde edilir. Işın demeti ekrandaki fosfor tabakasına yollanırken delikli bir gölge maskesinden geçerler. Bu maske, ışının sadece kendi rengine ait olması istenilen yerlere çarpmasını sağlar. Ekrandaki her piksel üç alt piksele ayrılmıştır ve gölge maskesinden süzülerek çok hassas bir ayarlamayla geçen elektron demeti alt pikselleri ayrı ayrı aydınlatır. Sonucunda ana piksel, alt piksellerin birleşimiyle oluşan rengi yansıtır ve televizyon ekranında o renk gözükür. Bu olay çok yüksek hızda olup saniyede binlerce kez yapıldığından, alınan TV sinyali ekranda gerçek zamanlı olarak görüntü oluşumunu mümkün kılar.

CENAZE NASIL YIKANIR ?

Teneşir etrafında, önce buhur otu yakılıp üç veya beş defa dolaştırılır.    

Cenaze, örtülü olarak, tütsülenmiş teneşir üzerine, sırt üstü veya kolay olan şekilde yatırılır. Göbekle diz arası örtülü olarak yıkanır; çünkü kadının kadınlar için avret yeri, erkeğin erkekler için olan avret yeri gibidir. Teneşire, kıbleye karşı yatırmak sünnettir. 

Teneşir, göbeğe kadar yüksek ve az eğik olmalıdır. Su, pek sıcak olmamalı, tuzlu olmalıdır. Serin ve tuzlu su, çürümeyi geciktirir. Ölü, çocuk da olsa, önce abdest aldırılır; fakat ağzına, burnuna su verilmeyip, bezle temizlenir. Önce yüzü yıkanır. Sonra, kolları yıkanıp, başı, kulakları ve ensesi mesh edilir ve ayakları yıkanır. Kâfurlu suyla, bu yoksa yalnız su dökerek, başı ve sakalı, sabunla yıkanır. Sonra sol yanına çevrilip, sağ yanına su dökülür. 

Su, teneşir tahtasına değen yerlerine kadar akıtılmalı, sonra, sağ yanına yatırılıp, sol tarafına, omuzdan ayağa kadar su dökülür. Sonra oturtulup, karnı hafifçe bastırılır. Bir şey çıkarsa yıkanır, yani su döküp giderilir. Sonra sol yanına yatırıp, sağ yanı tekrar yıkanır, yani omuzdan ayağa kadar su dökülür. Böylece sünnete uygun, yani üç kere yıkanmış olur. İki yanı yıkanırken de, üç defa su dökülür.

Hasta, cünüp olarak vefat etmiş olsa da, bir defa yıkanır. Yıkandıktan sonra, abdesti bozan şeyler çıkarsa, tekrar yıkanmaz ve abdest aldırılmaz. Yalnız çıkan şeyler, su dökerek giderilir. Ölüyü yıkarken, niyet etmek sünnettir. Niyetsiz temiz olursa da, farz sakıt olmaz.

Yıkama yerine, yıkayıcılardan başkası girmez. Velisi girebilir.  

Zaruret yoksa kokmaması için morga koymak yerine çabuk gömmeli, yolcu gelecek diye bekletmemelidir. Canlıya eziyet veren şey, ölüye de verir. Bunun için, çok soğuk ve çok sıcak suyla yıkanmaz. Zemzemle yıkamak caiz değildir. Saçları dökülürse, kefeni içine konur; çünkü insanın her parçası muhteremdir, gömülür. Yıkandıktan sonra, teneşir üzerinde bezle kurulanır. Ölünün saçlarını taramak, saç, sakal, bıyık ve tırnaklarını kesmek, Hanefi’de caiz değildir. Ağız, burun ve kulak deliğine, gözlere pamuk koymak caizdir.

Su bulunmadığı zaman, teyemmüm yaptırılıp, namazı kılınır. Sonra su bulunursa, yıkanır; fakat namazı tekrar kılınmaz. Ölü yıkayacak kimsenin, önce gusletmesi müstehabdır. Cünübün ve özürlü kadının yıkaması mekruhtur. Cenaze yıkanmış su, müstamel su olur. Necis olur. Bunun için, yıkayanların üstüne sıçramaması, peştamal sarınmaları gerekir. Cenaze, yıkandıktan sonra temiz olur.

ÖLÜ KEFENLEME

Kefenleme

Ölen erkek veya kadın her müslümanın cenâzesini bütün bedenini örtecek şekilde temiz bir bez ile kefenlemek farzdır.
Erkekler üç parça kefen bezi ile kefenlenir. Kadınlarda buna bir başörtüsü ile göğüs örtüsü eklenir.
Kefenin birinci parçası gömlek gibi olur. Ölünün boyun kısmından ayaklarına kadar uzanır. Bu parçanın yakası olmaz, etrafı oyulmaz.
İkinci parça, eteklik gibidir. Ancak ölünün bedenini baştan ayağa saracak biçimde ve uzunca kesilir.
Üçüncü parça, ölünün bedeninden daha uzunca ve bütün bedeni içine alacak biçimde olur. Ölünün bedeni birinci ve ikinci parçalarla örtüldükten sonra üçüncü parça ile sarılır, baş ve ayağından düğümlenir.
Kefenin beyaz patiskadan olması iyi olur, başka cins ve renkten kefenler de olabilir.
Kadınların saçları ikiye ayrılarak ikinci parça kefen üzerinden göğsünün üzerine uzatılır. Bunun da üzerine yüzünü ve saçlarını örtecek şekilde başörtüsü konulur. Üçüncü parça kefenle bütün beden kapatılır.
Kefen parası ölenin kalan parasından karşılanır. Geriye mal bırakmayanların kefen giderleri, bakmakla yükümlü olduğu kimselerce karşılanır. Bu da mümkün olmazsa, diğer müslüman kardeşlerince karşılanması gerekir. Kadınların kefen paralarını kocaları öder.